Bir sununun kaynaklarını sömürmek !

Okulun tatil olduğu bugünlerde, evde kendi kendime bilgisayarı kurcalarken bir Powerpoint sunumuna rastladım. Daha sonra fonda çalan müziğin ne kadar hoşuma gittiğini farkettim. Bu iki rastlamak ve farketmek olayları gerçekleştikten sonra, Powerpoint'e ne kadar uzak olduğumu ve o fon müziği ordan nası alacağımı bilmediğimi idrak ettim.

Neyse ki google baba yardımıma koştu da, bir Powerpoint sunumunun tüm kaynaklarını nasıl sömüreceğimi keşfetmiş oldum, şimdi de sizlerle paylaşmak isterim.

Adım 1: PPT ya da PPS uzantılı dosyamızı Microsoft Powerpoint ile açıyoruz. ( PPS uzantılıyı açamazsanız, uzantısını PPT olarak değiştirin. ) ve Dosya -> Farklı Kaydet menüsüne giriyoruz.

Adım 2: "Farklı Kaydet" menüsünden Web Sayfası (*.htm, *.html) opsiyonunu seçiyoruz. Herhangi bir dosya ismi verip, kaydediyoruz.

Adım 3: Dosyayı kaydettiğimiz klasörü açıyoruz ve orada "dosyaadi_dosyalar" adı altında yeni bir alt klasör olduğunu farkediyoruz. Bu klasöre girdiğimizde, sunumda kullanılan tüm resim ve ses dosyalarına ulaşmış oluyoruz.

Umarım işe yarar..


 

Hayat kısa kelimelerden ibaret ; aşk, galibiyet, tutku, para, itaat, şefkat, korku gibi.. Kelimelerin bu kadar kısa olduğu bir hayatta neden uzun cümleler kurmaya çalışıyoruz ki ? Neden küçük küçük hayallerin peşinde, minicik bir dünyada yaşamayı kendimize yediremiyoruz ? O kadar büyük müyüz sizce ?

Daha çok kazandıkça, daha çok şeye sahip oldukça, daha çok imrenildikçe acaba daha mı mutlu olacağız ? Yoksa büyüyen dünyamız, sorunlarımızı da büyütecek mi ? Önceleri, hangi kıyafeti giyeceğimizi düşünürken şimdi hangi milyon dolarımızı nereye yatıracağımıza karar vermek daha mı kolay ?

Yaşamın asıl gayesini ıskalıyor muyuz yoksa bir yerlere koşarken.. Ya da hayallerimiz ve olmak istediklerimiz tam da bu gaye mi ?

Hiç gerçekle, rüyayı birbirine karıştırıp, hangisine inanacağınızı şaşırdınız mı ?..

Tüm bu soru işaretleri, çengelleriyle, noktalarıyla tam karşında duran bu soru işaretleri, seni de rahatsız etmiyor mu ?

Bilemiyorum dostum, neyi bildiğimi, neyi bilmediğimi bilemiyorum ve akışına bırakıyorum, bir yerde denize akacağız nasıl olsa..

 


Geçenlerde bilgisayarımda gezinirken bu fotoğrafa rastladım, paylaşmak istedim. Hayır, şurdaki asabiyete, ciddiyete bakar mısın? Ingiltere 2005 yazı..

 

Adamın biri..

By Goki

Elinde tuttuklarını bıraktı adam, şimdi iki eli de boştu. Aşağıya doğru salınan kolları sanki yirmi yaşında genç bir adama değil de artık son demlerini yaşayan birine ait gibiydi. Öylesine yorgun, öylesine boşvermişti kolları...

Elinde tuttuklarını bıraktı adam, içinde ne olduğu önemli değildi, kırılır mıydı umrunda değildi.. çünkü elinde tuttuklarını bıraktı adam...

Dönüp bakmadı, üstüne basmadı, haykırmadı, tükürmedi, çılgınca küfür etmedi, sigarasını söndürmedi, su dökmedi, sadece elinde tuttuklarını bıraktı adam..

Son bir bakış atmaya bile gerek duymadı, kimseye son bir selam yollamaya, kırdığı hiç bir kalbi düzeltmeye niyeti yoktu adamın, verdiği sözlerin hepsine bir çizgi çekti, yaptığı planları unuttu...

Sokağa çıktı, kapıyı kapatmaya bile ihtiyaç duymadı adam, önünü arkasını düşünmedi, sokağa çıktı adam. Gözlerinin ta içine bakanlara aldırmadı, sıfatını soranları sallamadı, yürüdü adam, nereye gittiğini düşünmedi, çünkü elinde tuttuklarını bıraktı adam.

Sonra birden geri döndü, kapatmadığı o kapıdan içeri girdi adam, bıraktıklarına baktı, bir bir öptü hepsini, kırılanları yeniden birleştirdi, dağılanları topladı, kirlenenleri temizledi ve anladı..

Elinde tuttukları herşeyiydi adamın..